13 Şubat 2014 Perşembe

Işıkla İz Bırakanlardan Bir İz Kaldı ve Duacım Gitti...

2007 yılıydı, Suat'ın 1. yılı, fotoğraf kursu açtık;adını "Işık ile iz bırakanlar" koyduk..  Suat amatör ama iyi bir fotoğrafçıydı, Galata Fotoğrafhanesi destek oldu. O günden bu güne bizle yürüyen çok dostumuz oldu. Alper Tolga Akkuş ile de kurs sayesinde tanışmıştık. Şimdi derneğin en önemli taşlarından biri kendisi.
Kursa 2. hafta  Selma Arslan katıldı. 2001 yılında trafik çarpışması sonucu omurilik felçlisi olmuş. Davası devam ediyordu. Erkek arkadaşıyla araba ile dolaşmaya çıkmış, iki araç çarpışmış Yeşilköy'de ve kimseye önemli birşey olmamış ama Selma omurilik felçlisi olmuş. Çarpışma sonrası önce babasını sonra da annesini kaybetmiş. Ablası destek oluyordu,  Süryaniydi ve Süryani Kilisesi destek veriyordu.
Çok heyecanlıydı; kırılgandı ve hep eski yürüdüğü günleri özlüyordu. Ceza davası sonlanmadan çarpan yurt dışına kaçtı ve gelmedi. Avukatına birkeç kez gittim ama bir işe yaramadı. Maddi tazminat olarak iyi bir miktar çıktı ama çarpan yine ödemedi. Kök hücre nakli istiyordu çünkü bacağında hala canlı kılcal damarlar vardı. Tazminat parası ile Almanya'da ameliyat olmak en büyük hayaliydi.
Şiirler yazıyor ve gece beni arayıp okuyordu, aşık oluyordu bazen, çok mutlu oluyordu o zamanlar. Genelde aşık olduğu adamlar tazminat rakamını biliyordu. Sonunda yine arayıp olmazmış diyordu. Evlenmek istiyordu her genç kız gibi...  Ayda bir beni arar ve bana dua ederdi, çok iyi gelirdi bana onun duası. Hep iyilik isteyen bir insandı.
Geçen yıl aradı, önce evinden taşındığını yeni bir eve geçtiğini, bakıcı bulamadığını söyledi, sonra halletmişler, birini bulmuş ama morali bozuktu çünkü zaman aşımı sonrasında çarpan Türkiye'ye dönmüş ve hayatına kaldığı yerden devam etmeye başlamış. Ben bu haldeyim ona hiçbirşey olmadı ve hakkım olan parayı da alamıyorum ben neden yaşıyorum dedi. Uzun uzun konuştuk, şiirlerini yazmaya başladı, kitap çıkaracaktık ona. 2 ay önce yine konuştuk, bana gel artık dedi, geleceğim mutlaka dedim. Gidemedim. İhmal ettim, evet vaktim yoktu, hastalarım sorunlarım vardı ama hep bahane yaptım ve gitmedim.
sabah ablası aradı, geçen hafta vücudunda yaralar çıkmış ve enfeksiyon sonucu dün vefat etmiş. Ben gitmeden Selma çekmiş, gitmiş. "Yeşim Hanımcığım ben seni çok seviyorum, sen benim annemsin, ablamsın, Allah senin her istediğini versin" diyen duacım çekmiş gitmiş. Her telefonunda hakkını helal et derdi, saçmala Selma derdim...
Duacım gitti, Işıkla İz Bırakıp, çekti gitti. Ben kalakaldım yine, göremedim gitmeden...
Ablasına söylemiş yoğun bakıma girerken, benim tazminat paramı alın ve benim gibi engellilere dağıtın demiş.
Selma Arslan'ın yaklaşık 450.000 TL. kazanılmış tazminat hakkı var ve alamadı. Almış olsaydı, daha konforlu bir yaşamı ve hayat garantisi olacaktı. 13 yıldır süren bir dava, yok olmuş ceza, alınamamış bir tazminat ve çok yazık olmuş genç bir hayat. Adalet gerçekten olsaydı acaba  Selma gidermiydi???

6 Şubat 2014 Perşembe

Trafikte ilklerden derlemeler

Trafikte ilklere baktım, çok fazla kayıtlı bilgi olmamasına rağmen bakın neler buldum! 



İlk motorlu taşıt 1885 yılında Alman Karl Benz tarafından yapılmış ve görünümü 2 kişilik bisiklet şeklindeymiş. 1886 da ise Gottlieb, Daimler motorunu atlı arabalara monte etmiş. 1891 yılında, Fransız Rene Levassor bilinen ilk klasik tip arabayı icat etmiş.
Motorlu taşıtların icat edilmesiyle birlikte de hız tutkusu ortaya çıkmış ve 1880 lerde otomobil yarışları başlamış.  Otomobil yarışları benzinle çalışan içten yanmalı motorların geliştirilmesinden sonra başlamış ve ilk yarış  1894 yılında Fransa’da yapılmış.  Daha çok erkekler tarafından rağbet gören araba yarışlarına katılan ilk kadın yarışçı ise Madam Laumaille’miş.  Madam Laumaille,  1898′de  2 gün süren Marsilya-Nis yarışında 4. Olmuş.
Birkaç yıl içinde ise yarış arabaları üretilmeye başlanmış,  19.yy’ın sonlarında insanların hayatına giren otomobil,  20.yy ile birlikte insan hayatının bir parçası olmuş. Bu gün de otomobiller hayatımızın en önemli parçasını oluşturuyor.  Günümüzde araca bağımlı yaşam her geçen gün artarak devam ediyor.
İlk hız sınırlanması, 1901 yılında ABD’de uygulanmış  ve hız sınırı şehir içinde 24, şehir dışında ise 35 kilometre olarak belirlenmiş.  İlk trafik cezası, 24 kilometre olarak belirlenen hızı sınırını 25 kilometre süratle giderek ihlal eden sürücüye yazılmış. Dünyadaki ilk ölümle sonuçlanan trafik çarpışması  17 Ağustos 1896 günü, İngiltere ‘nin Londra kentinde ehliyetini yeni alan bir kişi tarafından gerçekleşmiş.
Türkiye’deki durum nedir diye baktığımda, Osmanlılar'dan Cumhuriyet dönemine kalan karayolu uzunluğu 4.450 kilometresi toprak olmak üzere 18.335 kilometreymiş. Günümüzde karayolu uzunluğunu nedir diye baktığımda 2.236 km Otoyol, 31.500 km civarı devlet yolu,  yaklaşık olarak devlet yolu kadar da il yolu 32.0000 km civarıda il yolu olmak üzere toplam olarak toplam 65.000 kilometre civarında karayolu ağı bulunuyormuş. (www.bilgiufku.com 2013 )
O zamanlardan derlediğim bilgiler ise,
Türkiye'de taşıma aracı olarak araba geniş bir kullanım alanına sahipmiş.  Binek arabası, Osmanlılarda  yalnız padişah, şeyhülislâm ve kazaskerleı in kullandığı bir araçmış.  Bunun dışında dışarıya giden elçilere de araba verilirdi.  İkinci Meşrutiyet'in ilânına kadar bir erkekle bir kadın birlikte arabaya binemezlermiş. Fayton, yaylı, kupa eskiden kullanılan binek arabaları arasındaymış.  Faytonlar hala Adalarda taşıma aracı olarak hizmete devam ediyor. Çok uğraşıyorlar aslında Adalara motorlu taşıt sokmak için, neyse bu güne kadar çok başarılı olmadılar, dilerim bundan sonraki zamanlarda da olmaz…
Otomobil sayısının çoğalması ile bir takım önlemlerin önlemlerin alınması gerekli hale gelmiş ve 24 Aralık 1328 / 1913 tarihli, belediye zabıtasının vazifelerine dair nizamnamede, otomobille ilgili hususlara da yer verilmiş.
Nizamnamede, bugün de uygulanan temel trafik kurallarının ardından, o gün için geçerli olan hız sınırları da belirtilmiştir: 
Otomobiller kent içinde 10 kilometreyi geçemeyeceklerdir.
Dar ve kalabalık yerlerde bu hız at arabalarıyla eşit olacaktır.
Kent dışında otomobillerin hızı saatte 30 kilometreyi geçmeyecektir.
Bu gün ise ara sokaklarda 70 km hız sınırını getirmeyi istiyorlar!!!
İlk ücretli geçiş ise Galata Köprüsü'nden geçerken ödemeye mecbur tutuldukları ücretmiş.  Buna göre, binek otomobillerinden 2 kuruş, ticari otomobillerin boş olanlarından 5 kuruş, yüklü olanlarından 20 kuruş ücret alınacakmış.   Bu arada köprüden sürekli olarak geçmek durumunda olan otomobiller için bir kolaylık düşünülmüştü: Bu otomobil sahipleri aylık 150 kuruş peşin ödeyecekler ve karşılığında kendilerine bir 'paso' verilecekmiş.  
Yine otomobillere dönecek olursak,  1960’ yıllara kadar Türkiye’de sadece Amerikan otomobilleri ve bazı Avrupa otomobilleri bulunuyormuş.  O dönemlerde  otomobilin ithal edilmesi maddi açıdan oldukça zordu.  Dönemin Devlet Başkanı Cemal Gürsel’in girişimiyle yerli otomobil fikri ortaya çıkmış  ve çalışmalara başlanmış.  Şimdi de dönemin Başbakanı her fırsatta yerli otomobil istediğini belirtiyor. Demek ki aradan geçen 54 yılda hiç birşey değişmemiş.
Adapazarı Vagon Fabrikası’nda çeşitli otomobillerden alınan parçalarla “Devrim” adında bir otomobil yapıldı. Hatta geçtiğimiz yıllarda filmi de yapılmıştı Devrimin. Devrim, çalışmalarının aceleyle yapılması nedeniyle resmi geçit sırasında yolda kaldı ve ilk yerli otomobili üretmenin heyecanıyla başlanan çalışmalar burada son buldu.
Başarısızlıkla sonuçlanan ilk çalışmaların ardından Vehbi Koç’un da girişimleriyle yeni bir proje hazırlandı. Koç grubu Türkiye’nin ilk yerli otomobilini üretmeye başladı.  1967 yılında, Türkiye’nin ilk yerli otomobili Anadol sokaklarda dolaşmaya başladı. Kuzenim de vardı bir Anadolu ve çok sağlam bir arabaydı. Son 10 yıl öncesine kadar görüyordum ama artık hiç görmüyorum. Bir de mahallemizde birkaç tane Mercedes vardı. Herkes her arabayı kullanamazdı o zamanlar.
İlk yerli otomobil, 1100 motorlu, 4 vitesli bir otomobildi. Anadol’ un iki ve dört kapılı olmak üzere iki modeli üretilmişti o zamanlarda.  Anadol neredeyse 2000 li yılların başına kadar trafikte olmaya devam etti. 1971 yılında da Renault’lar üretime başladı. Hala görürsünüz eski Renoları, bizim de vardı bir tane, fıstık yeşiliydi. Çok can çekişti son zamanlarında ama ne kar ne yağmur hiç birşeye boyun eğmeden giderdi.  O zaman benzin de ucuzdu, şimdiki gibi Chanell 5 kıvamında bir fiyata sahip değildi….
O zamanlar, insan sayısının azlığı, otomobillerin bu kadar hayatımızı istila etmemesi nedeni ile trafik çarpışmaları da azdı. İnsanlar birbirine daha saygılıydı, hayat sanki daha kolaydı, belki de biz çocuktuk ve hayat kolay geliyordu. Şimdiki gibi yılda 10.00 kişi hayatını kaybetmiyordu yollarda… Kimse birine çarpıp kaçmıyordu, kimse bir başkasının yaşam hakkını elinden almıyordu. Güzel günlerdi o günler!
TCK da Trafik Kuralları ise,
01 Mart 1926 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilerek 13 Mart 1926 tarihinde yayımlanan ve 01 Temmuz 1926 tarihinde yürürlüğe giren 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 564. ve 565. maddeleri ile getirilen hükümlerle,  mal ve can güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde taşıt kullananları takip ve kontrol etmek üzere genel zabıtaya yetki verilmiştir.  Trafik kazalarını önleme bakımından büyük önem taşıyan bu maddelerden, özellikle 565. maddede, bir kimsenin   caddelerde ve umumun gelip geçtiği yerlerde veya umuma açık yerlerde hayvanları, arabaları ve otomobilleri şahısların ve eşyanın emniyetine tehlike verecek şekilde sevk ve idare etmesi durumunda, hem 20 güne kadar hafif hapis, hem de ayrıca hafif para cezası ile cezalandırılması öngörülürken, diğer yandan failin ruhsatnameye tabi arabacı veya şoför olması durumunda bir aya kadar meslek ve sanatın tatili cezasının da bu cezaya ilave edilmesi hükme bağlanmıştır.
Daha sonra 14 Nisan 1930 gün ve 1471 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 1580 sayılı Belediye Kanunu'nun "Belediyenin Görevleri" başlığını taşıyan 15. maddesinin 9. fıkrası ile belediyeler veya beldelerle köyler arasında sefer yapan araçları kontrol etmek kaza belediyelerinin  görevi olmuş.
Tekniğin ilerlemesi ve araçların çoğalarak çarpışmaların artmasıyla,  1930'dan itibaren başlamış olan kanun hazırlıkları tekrar ele alınarak konu Emniyet Genel Müdürlüğü'nde, İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu'nda, Ankara, İstanbul ve İzmir Belediyelerinde incelenmiş ve bir tasarı hazırlanıp 1938'de  Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sevk edilmiş ise de, bu tasarı yasalaşamamıştır.
Daha 1930’larda endişe veren trafik çarpışmaları, 2014 lerde hala endişe vermeye devam ediyor ve gelen her hükümet de bu endişe ile yaşamını sürdürüyor. Bizler ise her gelen hükümetin bu konuya artık el atmasını ve sadece basın toplantılık bir proje değil “kamu politikası oluşturulmasını” bekliyoruz.
Özel bir trafik zabıtasının kuruluşu, ancak Cumhuriyetin ilanından 30 sene sonra mümkün olabilmiş.  Kanunla, Emniyet ve Karayolları Genel Müdürlüklerinin mevcut görevlerine ilave olarak yeni görevler verilmiş, şehirlerde trafik düzenine ait kararları almak üzere İl Trafik Komisyonları kurulmuştur. Ayrıca, belediyelere şehir içinde trafiğin düzenlenmesine ve alt yapısının yapılmasına ilişkin yükümlülükler getirilmiştir. Arada yapılan tüm çalışmalar sonucunda 18 Haziran 1985 tarihinde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu olarak yürürlüğe girmiş ve o günden beri yama yapılarak bu kanunla trafik kuralları ite kaka yürümeye devam etmiştir. Mecliste yıllardır bekleyen kapsamlı bir trafik kanunu ve bu kanuna günü kurma hesabına göre eklenen maddeler ve tüm bunlara bakıp kalan trafik mağdurları, işte özetimiz budur. .
İlk trafik çarpışması  ile ilgil kayıt İstanbul'da 28 Mart 1910 günü Beşiktaş'ta meydana gelmiş ve bir otomobilin bir yayaya çarpmasıyla  sonuçlanmıştır.  Yaya sadece yaralanmıştır.  Ölümlü çarpışma ise, bir rivayete göre 26 Ocak 1912 tarihinde İtalyan Sefâreti'nde görevli Frederica Rasi isimli bir memurun kullandığı otomobilin Şişli Caminin yakınında  İdris isimli bir şahsa çarparak ölümüne neden olmasıdır.
Türkiye'de İlk Trafik Lambaları Ankara'da kullanılmış,  şimdi ise dönemin belediye başkanı saat kulelerini  Ankara’ya dikmeye başlamış.  
İlk emniyet kemeri 1930’da ABD’de bulunmuş.  1954 yılında yasalaşmış,  1956 yılında ise zorunlu hale getirilmiş.  Türkiye ilk kez 1995 yılında emniyet kemeri yasal zorunluluk haline getirilmiştir. Yıl 2014 hala emniyet kemeri takmıyoruz!
Kaynaklar
ilk-ilkler.blogspot.com
Vikipedia
Ntvmsnbc