13 Aralık 2013 Cuma

Malatya 6 kayıp, 4 yaralı ve Bölünmüş Yolda "Bariyer" olsaydı öğretmenler bu gün derslerinde olurdu.

5 ÖĞRETMEN VE 1 SÜRÜCÜ YOL KURBANI!
NEDEN DİYE BAKINCA İLK GÖRÜNEN “ BARİYER YOK

Yine bir ÇARPIŞMA  haberi ile güne başladık.
Malatya-Adıyaman karayolunda öğretmenleri taşıyan minibüs ile TIR’ın çarpışması sonucu meydana gelen kazada 6 kişi hayatını kaybetti, 4 kişi yaralandı.

Haberleri izledikten sonra  emniyet yetkilileri ile görüştüm.  Akşam hava kararmış, yol buz tutmuş. Asfalt bozulmasın diye tuzlama yapılmamış. TIR sürücüsü biraz hızlı seyrediyormuş. Araç kaymış ve karşı yöndeki yola geçmiş.  Servis aracı sakin,  seyir halinde kendi şeridinde. İçinde öğretmenler ve sağlık personeli varmış.  Birden TIR çıkmış karşısına ve çarpışmışlar.  5 öğretmen bir de servis şoförü hayatını kaybetmiş.  Ayrıca 4 de yaralı var.  Anneleri, babaları, eşleri, evlatları ve de öğrencileri yani onları bekleyenleri büyük bir yasa boğmuşlar.  Biz de sabah haberlerine 5 öğretmenin kaybı ile başladık.  Yol kurbanı olan 5 öğretmenin kariyerlerinin başlarında olduğunu ve çok genç olduklarını da haberlerden öğrendik.  Oysa onların da çok fazla hayali ve gelecek planları vardı. Onlar da “hoşça kal bile diyemeden” ve yol kurbanı olarak gittiler. Geride pek çok anı bırakarak ve yakınlarını trafik mağduru olarak…
Haberlere ve yayınlanan fotoğraflara bakınca ilk dikkati çeken yolda Bariyer olmamasıydı. Yine Trafik Sistemimize takılan umutlar ve yol kurbanları.  Bu sefer de bölünmüş yola BARİYER kurulmaması 6 kayıp ve 4 yaralıya neden oldu…

Oysa çok basit bir işlemdi, YOLUN ORTASINA BİR BARİYER KOYMAK.  Çünkü çarpışma her zaman olabilirdi. Yolda seyir halindeyken aniden bir yaya ya da hayvan çıkabilir, sürücü kalp krizi geçirebilir, yorgun olabilir ve böylelikle direksiyon hakimiyetini kaybedebilirdi. Bu durumlarda genelde araç, ya yolun kenarına düşerdi ya da karşı yöndeki yola geçerdi. Çok basit bir önlem bu aslında, trafik güvenliğini düşünerek yol yapmak için, olmazsa olmazlardan bir tanesi. Ben bir yol mühendisi ya da teknik eleman değilim ama çok basit bir mantık çerçevesinde düşününce eğer bir yol yapıyorsam ve bu yol da bölünmüş bir yol ise, bu durumda iki yönü ayırmak için ortaya bariyer koymam gerekir. Yolu yapan görevlilerin yapması gerekende buydu sadece.

Kısacası, basit mühendislik bilgisi ile, 110 km/s hız limiti olan (%10 toleransla 121 km/s) iki yönlü yol yapıyorsanız, ortasını birbirinden ayırırsınız! Böylelikle de öğretmenlerin ölümünü önlersiniz!!

Neden bariyer konmazın bir açıklaması  var mı acaba? 

Bölünmüş yollar yapıyorlar,  trafik çarpışmalarını  azaltıyoruz diye haberler çıkıyor  ama inandırıcı gelmiyor nedense..  6 şeritli yol yapıyorsunuz, ikiye bölüyorsunuz ve ortasına bariyer koymayıp, 120 km/s hızda seyreden araçları çarpıştırıyorsunuz! Yapılan yollar “Güvenli Yollardan” “ Ölüm Yolları”na  dönüşüyor.

Öğretmen yakınları haklarını ararken BARİYER olmaması konusunu  göz önünde bulundurarak yargının dayanılmaz yıpratıcı sürecine başlayacaklar. Yol kusuru davada mutlaka yer alacak ama hepimizin de göz önünde bulundurması gereken bir taraf var. Bu yolları hepimiz kullanıyoruz.  Biz kurallara uysak da bir şekilde trafik çarpışmaları oluyor. Yolların bariyersiz yada her hangi bir ayraç olmaması durumunda yüksek hızda araçlar çarpışıyor ve ölümlü çarpışmalar meydana geliyor. oluyor. Dün 3 kişi bugün 6 kişi, yarın kaç kişi??? Birgün sizi, bir gün bizi.. Tıpkı rus ruleti gibi..

BİLGİ NOTU

Karayolları Genel Müdürlüğü bölünmüş yollar yaparak trafik çarpışmalarını  azalttığını iddia ediyor. Belki de doğrudur ancak hızlı şekilde yolların döşenmesi (ki bir çok yolun projesi bile çizilmeden inşasına başlandığı ve bitirildiğini yine basın haberlerinden biliyoruz) karayollarının güvenlik bileşeninin ihmal edilmesi sonucunu doğuruyor.
Bölünmüş yol için seçili güzergahta önce 4, 6 veya 8 şeritli kocaman bir yol yapılıyor. Sonra yolun ortasına iki çizgi çiziliyor. Hız sınırı bazen 90 da tutluyor bazen de 110 da, bu toleransla birlikte polis denetimlerinde 100 ve 121 km/s anlamına geliyor. Bu hızda seyreden araçların herhangi bir durumda birisinin direksiyon hakimiyetini kaybederek karşı yöne geçmesi durumunda ölümcül çarpışmalarla son buluyor. 

Kış aylarındayız,  yollar kaygan, buzlu.. Karayolları ekipleri çoğu zaman polisin tuzlama yap uyarısını takmıyor. Yolları tuzlarsak asfalt bozulur diyorlar. Son 10 günde bir çok meydana gelen çarpışmaların nedeni hep zemindeki buzlanma neticesi direksiyon hakimiyetinin kaybedilmesi. Bu durumda çarpışma kaçınılmaz oluyor. Ancak direksiyon hakimiyetini kaybeden aracın karşı yöne geçmesini engelleyecek olan da KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Basit bir önlem: mühendislik: bariyer konulması.
Ne eğitim, ne denetim gibi zorlu bir yanı yok bunun. Sadece mühendislik.
Bu tür yollarda bariyer neden bulunmaz? Bir yetkiliye soruyoruz, kış aylarında yolların kar temizliğinde zorluk yaşanıyor, bundan olabilir deniliyor. Bir tarafta insan hayatı, bir tarafta temizlik.

O kadar çok insan can veriyor ki bu bariyer eksikliğinden. Artık birilerinin buna bir DUR demesi lazım. Artık KARAYOLLARI yollarımızı güvenli yapsın. Bariyer koysun, öğretmenlerimiz insanlarımız ölmesin hayatlarımız umutlarımız sönmesin ne olur Karayolları ne olur!!!

Ve biz “kaza” kelimesini kullanmıyoruz!

Biz trafik kazası demiyoruz çünkü “kaza” kelimesi baştan affetmeyi öngörüyor. Oysa yaşananların hepsi dikkatsizlik ve sorumsuzluk nedeni ile meydana geliyor. Kırmızı ışıkta geçerseniz, bir çarpışmaya neden olursunuz, hızınızı kontrol edemeyecek şekilde artırırsanız, istenmeyecek sonuçları ortaya çıkarırsınız. En basit önlem olan emniyet kemerinizi takmazsanız, çarpışma sırasında  yaralanma ya da ölüm riskini %40-%65 oranında artırırsınız. Birisine çarpıp kaçarsanız “bir insanın yaşam hakkını elinden alırsınız”. 
Yani tüm bunlar öngörülebilir sonuçlar o zaman neden hala “kaza” diyoruz.







Mağdur Hakları Paneli ve Trafik Mağdurları…

11 Aralık 2013 Çarşamba günü TBMM’de İnsan Haklarının Unutulan Parçası “Mağdur Hakları” Paneli gerçekleşti. Ben de panelde konuşmacıydım, panelde konuşan tek mağdur bendim, Trafik Mağduru. Meclis İnsan Hakları Komisyonu gerçekleştirmiş paneli, Adalet Bakanlığı Mağdur Hakları Daire Başkanlığı ile ortak olarak. Genelde akademisyenler ve bürokratlar söz aldı, mağdurların haklarının gözetilmediği konusunda hem fikirler ve sanığa tanınan ayrıcalığın artık mağdurlara da tanınması gerektiği konusu da, ayrı ayrı hepsinin sunumunda yer aldı. Genel olarak geç de olsa bu fikrin yerleşmesi oldukça umut verici ama yine “cek” ve “cak”larla giden bir paneldi, mağdurlar açısından bu gelişmeler ne zaman hayata geçer? Bürokrasinin nerelerine hangi haklar takılır onu zaman içinde göreceğiz.

Meclis basını açılışta yoğundu, Meclis Başkanı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve Milletvekilleri açılışta yerlerini aldılar. Özellikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı,  kadına yönelik şiddet konusunda, yeterli olmadığını belirterek yapılan çalışmaları aktardı. Hakim ve savcılar sözlerine bize kimse teşekkür etmiyor diye başladı. Evet kimse bir hakime ya da savcıya teşekkür etmiyor çünkü yargılama yaparken en önemli etkeni yani “insan”ı  göz ardı ediyorlar, görmüyorlar bile, sadece maddi hata üzerinde yoğunlaşarak davalarını tamamlıyorlar. Açılış sonrası ara verildi ve salonda bir boşalma oldu, öğle arasından sonra ise panel salonu iyice boşaldı ve dolu koltuklar parmakla sayılmaya başlandı. O sırada zaten Meclis salonunda küfür sendromu varmış, çıkınca öğrendim. Benim en çok garibime giden, Meclis İnsan Hakları Komisyonunun bir etkinliği olmasına rağmen komisyon üyelerinden katılanlar sadece iktidar partisiydi. Muhalefetten bir tek kişi katılmamıştı. Mağdurlar açısından önemli olan ve yasa çıkması için milletvekillerine gereksinim olan konuda bile birlik yoktu. Meclis, en başından unutmuştu "İnsan haklarının Unutulmaz Parçası" olan Mağdurları...

Ben en son sunumu yaptım, salonda parmakla sayılan kalabalık yıkılma noktasındaydı artık, benim rakamlarımı ve örneklerimi sanki ilk kez duyuyorlar gibi şaşırdılar. Çünkü trafik çarpışmaları ve trafik mağdurları halının altına süpürülüp geçiştirilen bir sorundu her zaman için.


Rakamlarla başladım söze,  
Rakamların karmaşık şeyleri daha kolay anlamamıza yardımcı olduğu söylenir. Biz trafik mağdurları için durum tam tersidir. Bence, rakamlar, çoğunlukla her şeyi sıradanlaştırıyor. Bir örnek, 28 yılda, Teröre 40 bin kurban! Verdik.  Oysa sadece 2012 yılında Türkiye’de meydana gelen Toplam trafik çarpışması sayısı 1.296.636. Yollarda hayatını kaybeden 3.750 kişi. Yaralı sayısı ise 268.102 kişi. Bu rakam Emniyet Genel Müdürlüğünün resmi rakamlarıdır. "   Hayatını kaybedenlerin sayısı sadece olay anındaki kayıpları kapsıyor. Uzmanların görüşü, gerçek rakamın resmi rakamların 2.5 katı olduğudur. Yani her yıl yollarda 8-10 bin kişi hayatını kaybediyor."
Başka bir deyişle sadece geçen yıl gerçekleşen trafik çarpışmalarında 28 yıllık terörün neden olduğu toplam kaybın 1/3 ü kadar cana mal olmuştur. Yılda 10 bin kişiyi teröre kurban etseydik, sanırım bu kadar sakin karşılamazdık. Bu da bir terör TRAFİK TERÖRÜ.
Evet rakamlar bazen hiçbir derde derman olmuyor. Rus lider Joseph Stalin’e atfedilen sözdeki gibi bir kişinin ölümü trajedi, 1 milyon kişinin ki sadece istatistiktir.

Biz trafik kazası demiyoruz çünkü “kaza” kelimesi baştan affetmeyi öngörüyor. Oysa yaşananların hepsi dikkatsizlik ve sorumsuzluk nedeni ile meydana geliyor. Kırmızı ışıkta geçerseniz, bir çarpışmaya neden olursunuz, hızınızı kontrol edemeyecek şekilde artırırsanız, istenmeyecek sonuçları ortaya çıkarırsınız. En basit önlem olan emniyet kemerinizi takmazsanız, çarpışma sırasında  yaralanma ya da ölüm riskini %40-%65 oranında artırırsınız. Birisine çarpıp kaçarsanız “bir insanın yaşam hakkını elinden alırsınız”.  
Yani tüm bunlar öngörülebilir sonuçlar o zaman neden hala “kaza” diyoruz.
Ve, Tanrının nokta koyduğu yere soru işareti konulamaz!

Kimdir Trafik mağdurları?
Trafik mağdurları, trafik çarpışmaları sonucu oluşan çok büyük bir topluluktur. Din, dil ve ırk ayırt etmeden, genç yaşlı dinlemeden, ölen, yaralanan, sakat kalan ve geride kalanlar topluluğu. Dünyada, ülkemizin her tarafında ve neredeyse artık her evde…
Trafik çarpışmaları ve çarpışma sonucu yaşanan sorunları oluşturan etkenler ahtapot gibi pek çok koldan oluşur. Bu sorunun ilgili kurumları da her bir aşamada farklılık gösterir. Trafik mağdurları, çarpışma sonrası her kurum ile ayrı ayrı uğraşmak ve hakkını aramak için çaba göstermek zorundadır. Trafik Kazalarını Önleme Derneğinin yaptırdığı araştırmaya göre her 11 aileden biri Trafik mağduru…
Çarpışma olduğu anda hemen acil yardım gerekmektedir. Bu anda Trafik Mağdurları Sağlık Bakanlığı ile karşılaşır. Ambulans ve Acil yardım sonrasında hastane tedavisi gelir.
Ölümlü ve yaralanmalı çarpışmalarda polis soruşturması yapılır ve polis çarpışma dosyasını hazırlar, polis geldiği andan itibaren trafik mağdurları İçişleri Bakanlığı ile muhataptır. 
Polis soruşturması bittikten sonra yargı süreci başlar ve trafik mağdurları Adalet Bakanlığı ile karşı karşıya gelir. Bu arada sigorta şirketleri devreye girer. Eğer çarpışmada yol kusuru varsa Ulaştırma Bakanlığı ve Belediyeler de trafik mağdurlarının muhatabı olur. Trafik çarpışmalarında en büyük sorun, çarpışma sonrasında yaşanan ve ödül gibi cezalarla sonuçlanan, mağdurların mağduriyetini daha da artıran yargı sürecidir.
Çarpışma sonrasında alınacak ya da alınması gereken rehabilitasyon ve psikolojik destek
sürecinde de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı devreye girer. Bir de çarpışma sonrası sakatlıklar vardır.  
Uzun, yıpratıcı ve çözümsüz bir süreçtir trafik mağdurlarının yaşadığı . Haklarımızı, bu haklara nasıl ulaşacağımızı, davamıza nasıl sahip çıkacağımızı ve haklıyken nasıl haksız duruma düşmeyeceğimizi hala bilmiyoruz.
Vazgeçmek, yapacağın en son şey olsun ki, vazgeçtiğinde, "keşke" diyebileceğin bir şey kalmasın… “Avrupa Trafik Mağdurları Federasyonu” FEVR ‘in yaptırmış olduğu araştırmaya göre ölümlü trafik çarpışması sonrasında yaşanılan ölüm acısı, 1/3 oranında insanın çarpışmadan sonraki 3 yıl içerisinde intihar ettiğini, %62 oranında insanın da depresyon altında olduğunu göstermektedir. Biz de bu mağdurlardan biriyiz. Ve ne yazık ki ne ilk, ne de sonuncu olacağız.
Ateş düştüğü yeri yakıyor ama trafik çarpışmalarının yol açtığı gerçek yangın çok daha fazlasını içeriyor. Özellikle 45 yaş altı ölümlerin birinci nedeni trafik çarpışmaları. Bu çarpışmalar ülkemizde ve dünyada her gün, birçok ailenin hayatını karartmaya devam ediyor.
Çarpışma nedeni ile yaşanan acı kayıplar, yaralanmalar ve sakat kalmalar, mağdurların ve mağdur yakınlarının yaşam kalitesini düşürüyor. Çarpışma sonrası, özellikle yargı safhasında verilen/alınan cezaların yetersizliği, mağdurların acıları ve kayıplarının yanında haklı olduklarını ispatlama/kanıtlama çabaları, adalet ve sigorta kurumları ile yaşanan iletişimsizlik, ortaya çıkan sorunların çözümsüz kalmasına neden oluyor.
Trafik Mağdurlarının bir de duygusal anlamda yaşadıkları vardır. Kayıplar, arkada kalmak ve sakatlık sonrasında yaşama devam etmek. Bir gün önce sokakta yürürken tekerlekli sandalye ile yaşama devam etmek ya da bir uzvunuzu kaybederek yaşama tutunmak hiç de kolay değildir. Trafik çarpışmaları sonradan olan engellilik durumunda ilk sıralarda yer alan
en önemli etkendir. Ve trafik çarpışmaları bir halk sağlığı sorunudur…
Siz hiç yollarda en sevdiğinizi kaybettiniz mi? Oğlunuzu, kızınızı, eşinizi ya da dostunuzu, bir anda  “hoşçakal bile diyemeden” büyük bir sorumsuzluk ve dikkatsizlik sonucu kaybettiniz mi? İnsan çok yakınını kaybettiği zaman, bir anda ne kadar çaresiz olduğunu görüyor ve hiç bir şey yapamıyor. Sadece boğazına bir düğüm takılıyor ve o düğümle yaşamaya alışıyor…
Travma kelime anlamı olarak,  sarsan, zedeleyen ve zarar veren fiziksel, kimyasal ve psikolojik etkiler olarak tanımlanıyor.  Trafik çarpışmaları da sarsan, zedeleyen ve zarar veren travmatik bir olaydır.
YARGILAMADA TRAFİK MAĞDURLARININ EN BÜYÜK SORUNU!  İNSAN ODAKLI YARGILAMANIN YAPILMAMASI VE MADDİ SONUÇLAR ORTAYA ÇIKARILARILARAK DAVALARIN  SONUÇLANDIRILMASIDIR
Ben  bir trafik mağduruyum, kardeşimi kaybettim,  çok fazla keşkemiz kaldı bizim. Ama en büyük keşkelerimiz yine yargı sürecinde oldu. Benim gibi pek çok trafik mağduru da yargı sürecinde hep keşkelerle yaşadı.
Kapsamlı bir soruşturma yapılmadı.
Müşteki taraf olarak hiçbir zaman mahkeme tarafından isteklerimiz dinlenmedi.
İsteklerimizin haklılığını hiçbir şekilde mahkeme heyetine anlatamadık.
Bilirkişiler maddi hata üzerine yoğunlaşarak değerlendirdiği dosyalarda yine maddi sonuçlar çıkarıp, insani değerleri yok saydılar.
Bizim ve diğer mağdurların ne durumda olduğumuzu hiç düşünmedi adalet, kader dedi… Adli tıp bunu doğrular şekilde rapor gönderdi.
İşte bu nedenle bir sürü mağdur hakkını savunamıyor. Çünkü hiçbir sonuç alamayacağı ön görüsü baştan mağdurların  karşısına çıkıyor…
Dava başladığı tarihte, inceleme tam ve eksiksiz yapılmış olsaydı, benim davamda da “İhmal sonucu kastten adam öldürme” iddianamesi, çarpıp-kaçma olayı da değerlendirilerek sonuçlandırılsaydı, Dava sonucu ödül şeklinde bir ceza ile taksirle adam öldürmeye dönüşmezdi.